Ukrayna İzlenimleri

Kiev’de gün batımı

Bakın peşin peşin söylüyorum. Eğer bu yazıyı okuyunca gaza gelerek Ukrayna’ya gidip, yoldan çıkıp, saçma sapan şeyler yapıp bizi rezil edecekseniz ya da kendinizde bunları yapma potansiyeli görüyorsanız, hemen bu pencereyi kapatın. Ben sebep olmak istemiyorum.

Gezi yazıları dizimizde geldik Ukrayna’ya. Son 3 yılda 3 kere ziyaret ettiğim, hem yazını, hem dondurucu soğuğunu gördüğüm, hakkında anlatılanların genelde doğru, bazen de yetersiz kaldığını düşündüğüm sorunlu ülke Ukrayna’ya. Sorunlu kısmı tamamen benim işlerimle ilgili. Çünkü ilk seyahatim dışında hep sorun yumağı içinde kaybolmuş, gergin insanlara yardım etme amaçlı gittim. Ukraynalı arkadaşlarım bu sorunlar yüzünden o kadar çok söyleniyorlardı ki hep bir “ayakların geri gitme durumu” oldu. Hatta bazen kapıda beni odunla beklediklerini bile düşündüm. Ama her ziyaretimde beklentimin aksine kollarını açmış dost insanlar buldum. Sonuçta hepsi sorunun kaynağının kendileri olduğunu da bilecek kadar kendilerini tanıyan tatlı insanlar. 🙂

Kiev Panoraması

İlk İzlenimler

Öncelikle tüm seyahatlerim içinde ilk saatlerimin Ukrayna kadar renkli olduğu bir ülke yok. Renkli olan kısım için bu bölümün sonuna kadar sabretmelisiniz.

İlk yolculuğumu 2009 yılının Temmuz ayında Kiev’e yaptım. Borispol Havalimanı Türkiye’de, günde sadece birkaç uçuşu olan küçük bir şehrin havaalanından biraz hallice ve o zamana kadar gördüğüm en küçük, en döküntü havaalanıydı. Kendi uçağımız dışında pistte, apronda bulunan diğer uçaklara bakınca “Havacılık müzesine mi indik yoksa?” dediğimi hatırlıyorum.

Pasaport kontrolünü geçtim, ilk defa Kiril alfabesi kullanılan bir ülkedeyim ve etrafımdaki her yazıya bakıp çözmeye çalışıyorum. Etrafta İngilizce konuşan insanda pek yok. Bir ara kendimi dilsiz gibi hissettim. Derken gelecekte bir Ukrayna geleneği olacak olan “Havaalanından alınmayı unutulma” senaryosunun ilk perdesi gerçekleşti. Kendi fabrikasını doğru düzgün yönetemeyen insanlar nasıl misafirini alacak arabayı düzgünce ayarlasın ki? Bu unutulma olayı hiç sektirmeden her ziyaretimde tekrarlanarak ülkede gördüğüm en kararlı ve tutarlı davranış oldu. Neyse 1.5 saat kadar havaalanının gelen yolcu terminalinde beklemek zorunda kaldım. Bu bekleme benim için pek bir hayırlı oldu çünkü sıkıntıdan inen uçakların gösterildiği ekrandaki şehir isimlerini okumaya başladım. 5 saniye Latin, 5 saniye Kiril harfleriyle gösterilen şehir isimlerini izlerken hangi ses hangi harfe tekabül ediyor kısmını ezberledim. Daha sonraki üç Rusya ve üç Ukrayna seyahatimde o kadar rahat ettim ki, bence sizde 15 dakika ayırıp şu harfleri ezberleyin. Hayat, bu ülkelerde hiçbir şeyi okumadan pek kolay olmuyor. Çok kısa bir süre sonra Rusça yazıları en az Türkçe kadar hızlı okuyabilir hale geliyorsunuz. Eğer yazıyı okuyabilirseniz her kelimesini bilmeseniz bile ne demek istediğini genelde anlayabiliyorsunuz.

Bu bir buçuk saatte dikkatimi çeken ilk şey yolcu karşılayan herkesin elinde bir buket çiçek olması. Küçücük terminal binası içinde 4-5 tane çiçekçi dükkanı da tesadüf değil herhalde. Şehir içinde de çok sık çiçekçi görüyorsunuz. Rusya da buraya yakın oranda çiçekçi barındırıyor. Belli ki bu insanlar çok çiçek seviyorlar.

Femmen

Femen

Gelelim o renkli ilk saatlere. Pazar günü öğlen saatleri, uçağım Kiev’e ineli daha ancak 3 saat olmuş. Fotoğraf makinemle otelden dışarı çıkmam ise en çok 20 dakika önce. Etrafıma, bambaşka bir mimari tarza sahip binalara bakıyorum, fotoğraf çekiyorum. Kiev’in en önemli meydanı olan Nezalejnasti’deyim. Derken 15 kadar yirmi yaş altı kız geldi, birden soyunmaya başladılar. Üzerlerindeki her şeyi çıkarıp önümde yere yattılar. Bismillah, daha sokağa çıkalı yarım saat olmamış. Tabi bir şaşkınlık oldu. Beni karşılamak için mi gelmiş bu arkadaşlar diye düşündüm önce. Sonra baktım benim şerefime yapılan bir etkinlik değil. Acaba her Pazar yapılan geleneksel bir etkinlik mi diye düşünürken yavaş yavaş etraftan bir sürü erkek toplandı ve meraklı meraklı fotoğraf çekmeye başlayınca bende oradan uzaklaştım. Meğer Ukrayna’da Femen denilen nispeten ünlü olan bir feminist gruptanmış bu arkadaşlar ve protestolarını böyle soyunarak yapıyorlarmış. Kendilerine başarılar diliyorum.

Hatta bu yazıyı yazdığım sırada bu sevimli arkadaşlar Türkiye’de de ilk eylemlerini yapıp ülkemizde de ünlü oldular.

İlk izlenimimin bu kadar renkli olduğu başka bir ülke tabi ki yok.

İnsanlar

Evet, tehlikeli sulara giriyoruz. Lütfen yazının ilk cümlesini tekrar okuyun.

Bu satırı okuyorsanız kendinizi yoldan çıkma potansiyeli olmayan biri olarak görüyorsunuz demektir ve sizi tebrik ediyorum.

Bir not daha; bu başlığı tamamen kendi gözlemlerime dayanarak yazıyorum. Yaptığım genellemelerin ve teorilerin hiçbir bilimsel yanı yoktur. Türkçe bilen bir Ukraynalı yazımı okuyup, kapıma dikilerek “Kardeşim sen nasıl konuşuyorsun?” falan demesin.

Topluma baktığımda hiçbir yerde görmediğim kadar dengesiz kadın erkek sayısı gördüm. Sokaklarda gezerken gördüğünüz insanların %70’i kadınlardan oluşuyor. Gece bir yere çıktığınızda yemek yiyen, eğlenen insanların ise sadece %80’i kadın. Masaların yarısı zaten sırf kız gruplarından oluşuyor. Geri kalan da 4 kız 1 erkek olan gruplardan. Ama emin olun bu dengesizlik benim gibi etrafınızı incelemeseniz bile ciddi dikkat çekici bir durum. Sanki yakınlarda bir savaş olmuş da erkekler savaşa gitmiş gibi bir his var. Olayın sadece sokaklar ve restoranlara ait bir gözlem olmadığını göstermek için başka ve daha vurucu bir örnek vereyim.

Çalıştığım fabrikalarda “beyaz yaka” çalışan kadrosu hemen her ülkede aynı şekilde planlanıyor. Fabrikanın büyüklüğünden bağımsız olarak pozisyonlar ve görevler tanımlanmış ve sonuçta 30 kişilik bir ekiple üretim süreçleri yönetiliyor. Bu firmanın 15 farklı ülkedeki fabrikalarını gezmiş biri olarak bu kadroda şimdiye kadar en çok 2-3 bayan çalışan gördüm. Bu bayan çalışan oranı Amerika fabrikasında da aynı, İsveç fabrikasında da. Ama Kiev fabrikasındaki bu 30 kişilik kadroda sadece 4 tane erkek var. Fabrikaya ilk girince “Hayırdır, kadınlar matinesi mi var?” diyorsunuz. Fabrika resmen parfüm kokuyor.

Ukraynalı Erkek

Toplumun gerçekte yüzde kaçı kadın bilmiyorum ama bariz şekilde erkeklerden fazla olduğunu söyleyebilirim. Keşke azınlık olan erkek nüfus için de “az ama öz” gibi güzel bir şeyler söyleyebilseydim. Gezdiğim tüm ülkeler içinde gördüğüm en kötü görünen erkek popülasyonunu Ukrayna’da gördüm. “Kötü görünen” diyerek bulabildiğim en nazik sıfatı seçtiğimi de söylemeden geçmeyeyim. Tamam,  ben erkeklerin doğal fiziksel özelliklerini değerlendirecek objektif bir göz olmadığımı kabul ediyorum ama görünen tipler dünya üzerinde nereye giderseniz gidin “iğrenç” olarak tanımlanacak kadar kötü. İnanın bana Afrika’daki, Pakistan’daki, Arabistan’daki hatta Hindistan’daki erkekler bile bu arkadaşlardan daha bakımlı, daha şık. Günlerce banyo yapmamış, bir dünya göbeği olan, altına 1980’lerdeki basketbol takımlarının giydiği slipden hallice parlak şort üzeri transparan fileden tshirt giymiş, ayakta iğrenç bir terlik, pis sakal ve sarı bıyıklı birini gözünüzün önüne getirin. İşte şu an bir Ukrayna erkeğine bakıyorsunuz. Erkeklerin bu durumu o kadar dikkatimi çekti ki ilk gün yürürken birkaç başarılı örneği fotoğrafladım. Yanda gördüğünüz fotoğraf hayal gücünüzü çok zorlamadan ortalama erkek tipi hakkında ipucu verecektir.

Sadece fiziksel özellikler, bakım ve kıyafetlerde de değil bu adamların olumsuz yanları. Pazar günü saat 16’dan sonra etrafta ne kadar erkek varsa çoktan sarhoş olmuştu. Bu adamlar sarhoş olunca buldukları yere de sızıyorlar. Öyle ki çevredeki parklar, banklar, kaldırımlar bu sarhoşlar tarafından işgal ediliyor.

Erkeklerin bu “rezil” durumuna karşılık Ukraynalı kadınlarının güzelliği herkesçe malum. Tamam bu kadınlar genetik olarak çok güzel, kimse haklarını yiyemez ama olay sadece güzellikle bitmemiş, bu kadınlar anormal derecede de süslü, bakımlı, dikkat çekici. Ve sadece bize göre değil, yine dünya üzerinde gördüğüm tüm toplumlara göre normal sayılmayacak derecede açık giyiniyorlar. Gördüğüm her anormal kıyafetin fotoğrafını çekmedim ama inanın şehrin ortasında, plajdaki bikinili bir kızdan daha çok yerini açıkta bırakacak şekilde gezinen kızları görmek çok olası. Ve emin olun gördüklerimin büyük bir kısmını burada anlatamıyorum.

Ukraynalı Kız

Biraz daha düşününce olayı ancak şöyle anlamlandırabildim. Teorim odur ki; nasıl doğada herhangi bir kaynak o bölgede yaşayan türler için yetersizse, tüm türler o kıt kaynak için birbirleri ile savaşır, işte Ukrayna’da bu savaş “kıt kaynak” olan erkekler için veriliyor. Zaten sayısal olarak erkek az ve bu az sayıdaki erkeğin yarısı sarhoş, ayakta duramıyor. Diğer yarısı da öyle bir giyiniyor veya o kadar bakımsız ki geriye kalan yok denecek kadar az sayıdaki gariban erkek bu habitattaki en kıt kaynak durumunda. Çok sayıdaki kadın da bu kıt kaynağa erişebilmek için hemcinsleri ile savaşmak zorunda. Bu savaşı da doğal olarak bakım, giyim, süs ve çekicilik platformuna taşımışlar. Kadınlar hayatın her anında mümkün olduğunca dikkat çekmeye çalışıyorlar. Bunun için olacak ki o kadar açık giyiniyorlar, sabah bakkala giderken bile 10 santim topluklu ayakkabı giyiyorlar. Zaten ülkede topuksuz ayakkabı giyen bir Allah’ın kulunu görmedim. Makyajsız sokağa çıkmak çıplak çıkmaktan daha düşük bir ihtimal.

Durum birçok erkek için “cennet” gibi görünse de çok kısa bir süre sonra bunun ne kadar rahatsız edici bir durum olabileceğini anlıyorsunuz. Şöyle ki sürekli etraftaki kadınlar tarafından taciz ediliyorsunuz.

İlk gün, yine ilk saatler, Kiev’in en hareketli caddesi olan Kreschatik’de yürüyorum. Elimde fotoğraf makinem, etrafımı inceleyerek ilerliyorum. Cadde hafta sonu trafiğe kapatılıyor ve oldukça kalabalıklaşıyor. Etrafımdaki insanlara bakarak yürürken saniyenin binde biri kadar süreyle bir kızla göz göze geldik. Normal şartlarda bu çok sıradan bir durum. Yürümeye devam ettim. Ama bu kız hemen yönünü değiştirdi ve bana doğru geldi. Çok bozuk bir İngilizce ile “Bana baktın, tanışalım mı?” gibi bir şeyler söyledi. Kendisine bakmadığıma(!) ikna edip yoluma devam ettim. Akşam yemeği için bu cadde üzerindeki bir restorana girdim. Buralarda çok yaygın bir sigara kullanımı var ve kapalı mekanlarda sigara içmek serbest. Restoranlarda sigara içilmeyen bölümü tercih edince de en dipte küçücük bir odaya tıkıyorlar sizi. Bu durum zaman içinde sizi sigara dumanından daha çok rahatsız ediyor ve sigaralı bölümde oturmaya başlıyorsunuz. Neyse beni küçücük bir salona aldılar. Dipte bir masaya oturdum. Karşı duvarda da irice bir pencere var. Eee tek başımayım, yemeğimi bekliyorum, etrafta bakacak bir şey yok, pencereden dışarı bakıyorum. Pencerenin biraz yanında bir masada ise iki kız yemek yiyor. Kızlardan biri kalktı 15 santimlik topuklu ayakkabılarını yere vura vura yanıma geldi. Bu sefer Rusça konuştuğu için ne dediğini anlamadım ama sanırım ona doğru baktığımı söylüyordu. Önceki deneyimimden ve vücut dilinden “Bize bakıyordun, işte geldim, tanışalım, kaynaşalım” dediğini tahmin ediyorum. Onların masasına gitmem için biraz ısrar etti. Bende vücut dilimin elverdiği ölçüde onlara değil, pencereden dışarı baktığımı anlatmaya çalıştım. Neyse bir süre sonra, aynı dili konuşamamanın verdiği çözümsüzlükle masasına döndü.

Bu hikayeler uzayıp gidiyor. Ama ilk iki günde arka arkaya o kadar çok olay yaşayınca yolda yürürken aman kimseye bakmayayım, aman restoranda insanları incelemeyeyim demeye başlıyorsunuz ki bu daha önce hiç yaşamadığınız bir baskı. Türkiye’deki kadınların sosyal ortamlardaki tacizlerden, sokaktaki laf atmalardan nasıl şikayet ettiğini hatırladım. Burada aynı durumu ben yaşıyordum ve gerçekten rahatsız ediciymiş.

Siz ne kadar etrafınıza bakmıyor da olsanız yine sizi rahat bırakmayabiliyorlar. Allahtan İngilizce konuşmayanlarla olan muhabbet çok uzamıyor. Ama eğer bir de İngilizce konuşuyorsa bu kendine güvenen arkadaşı salak gibi görünmeden geri çevirmek çok kolay olmuyor. “Tanışabilir miyiz?” dediğinde “Hayır” diyorsun. “Neden” diyor. “Şimdi işim var, yemeğimi yiyip kalkacam” diyorsun. “Eee daha yemeğin gelmemiş, yiyene kadar konuşsak” diye ısrar ediyor. “Fesüphanallah” diyorsun. “Anlamadım, ne diyorsun” diyor. 🙂

Cevap vermeyince de bozulup kendini kötü hissettiren şeyler söylüyorlar. “Senden bir şey istemiyorum, sadece sohbet etmek istiyorum, neden konuşmak istemiyorsun, hiç arkadaşça değil bu yaptığın”, vs diye üstüne gelmeye devam ediyor. Yani sıkıcı derecede de ısrarcılar. Zamanla geliştirdiğim yöntem şu. Size doğru birisi gelince sadece Türkçe konuşursanız kafadan rahatsınız. Avuç içlerinizi gösterip, Türkçe bir şeyler söylediğinizde en çok 20 saniye konuşup gidiyorlar. Bu yöntem yurtdışındaki tüm sokak satıcıları, bağış toplayanlar, para isteyen dilenciler için de çok etkili.

Şimdi yazının ilk cümlesini tekrar okuyun çünkü bizi rezil etme kısmına geldik. Orada gözlediğim başka bir olay da etraftaki Türkler. Benim buraya gelmeden duyduklarımı duyan bir takım erkek vatandaşlarımız buraya akın etmiş. Kafede, restoranda ara ara Türklere denk geliyorsunuz ve maalesef bu adamların konuşmalarını duymak zorunda kalıyorsunuz çünkü Türkiye’de olsalar yüksek sesle yapamayacakları her türlü seviyesiz sohbeti yabancı bir ülkede olmanın verdiği rahatlıkla yüksek sesle yapabiliyorlar. Ve anlattıkları şeyler tahmin edebileceğiniz gibi en az duymak isteyeceğiniz malum mahrem konular.

Hadi bunu da geçtim, hayatımda gördüğüm en rezil kız tavlama çabasına burada rast geldim. Meydandayım, panoramik fotoğraf çekimi için aynı açıdan ayrı ayrı 16 kare çekmem gerekiyor. Bu nedenle olduğum noktadan bir santim bile kıpırdamadan, heykel gibi durarak ve fotoğraf makinemi gözümden indirmeden meydanın boş olan kısımlarını sıra ile çekmeye çalışıyorum ve bu işlem duruma göre 5 dakika kadar sürebiliyor. Bu sırada biraz arkamda erkek neslinin yüz karası bir arkadaşın etraftaki kızlara asılma çabalarına kulak misafiri oluyorum. Arkadaşın yabancı dil becerisi de kısıtlı olacak ki duyduklarımın tamamı cümle haline bile gelemeden arka arkaya sıralanan “Hey girls, Drink? Eat? Party?” kelimelerinden ibaret. Göremedim ama konuşmaya çalıştığı kızlar teklife sıcak bakmayıp gittiler. Ses biraz daha uzaklaştı. Yine aynı kelimeleri duydum. “Girls, Drink? Eat? Party?” Doğal olarak sonuç önceki kızlardan farklı olmadı. O kızlar da arkadaştan kaçıp kendilerini kurtardılar. Kıpırdayamadığım için arkama dönüp herkesin kaçtığı bu adamı görüp merakımı gideremedim ama tipi de çok merak ettim. Derken adam son kaçırdığı kızların arkasından Türkçe olarak “Amaannn. Giderseniz gidin beee. Bana kız mı yok.” dedi. İşte bu kısım da ilk paragraftaki bizi rezil etmeyin bölümüne tekabül ediyor. Etrafta bu şekilde takılan o kadar çok Türk var ki bana nerelisin dediklerinde Türk’üm demeye utandığım bir ülke oldu burası.

Kiev Nezalejnasti

Kiev Özgürlük Meydanı

Bu noktada biraz ek bilgi de vereyim. Türk insanının algısı tüm eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinin Rus olduğu ve birbirinden farkı olmadığı.

Yukarıda anlattıklarım sadece Ukrayna’ya özgü. Buraya göre belki 3 kat daha uzun vakit geçirdiğim Rusya’da bırakın bu anlattıklarımı yaşamayı, kafasını çevirip size bakan bir kız bile görmedim. Rusya’da kadın-erkek oranı da son derece normal.

Yaşam

Kiev, Kreschatik ve birkaç küçük seçme bölgesi dışında bayağı döküntü durumda olan bir şehir. Bu hali ile bakınca ülkenin ekonominin durumu hakkında bir fikir sahibi olabiliyorsunuz. Anlatılanlar da aynı yönde. İşsizlik oldukça fazlaymış ve asgari ücret geçinmeye imkan vermeyecek kadar düşükmüş. Bir anket yapılmış, genç kızların %75’inin bir numaralı gelecek planı yabancı bir koca bulup, evlenip, kocasının ülkesine gitmekmiş.

Kreschatik Kiev

Ülkedeki evler, caddeler, kaldırımlar, troleybüsler ve geri kalan her şey o kadar eski ve bakımsız ki insan şaşırıyor.

2012’deki durum 2009’a göre biraz düzelmiş. Bu yıl Avrupa Futbol şampiyonası Ukrayna’da düzenlenecek. Bu sebeple ülke büyük bir hazırlık içinde. Yepyeni bir havaalanı yapılıyor, yollar ve şehir düzeltilmeye çalışılıyor. 3 yıl içinde gözle görülür bir fark olmuş ama hala yapılacak çok şey var.

Ev konusu ise biraz daha ilginç. Rusların veya eski sosyalist ülkelerin insanlarının ev ve ev bakımı algısı bizden farklı. Gerçi bizim de Avrupa’dan faklı ki bu başka bir yazı konusu.

Belki Rusya ve Hırvatistan yazımda daha detaylı bahsederim, bir dönem komünist veya sosyalist yaklaşımla yönetilmiş ülkelerdeki gözlemim şu ana kadar hep aynı.

Bu ülkelerde aynı bizdeki gibi insanlar apartmanlarda yaşıyor. Ancak dairelerin boyutları bize göre çok küçük ve anormal derecede bakımsız ve kötü durumdalar. Ortalama, 2 çocuklu bir aile 50-55 metrekare bir evde yaşıyor. 80-90 metrekare evlere “Oooo ne kadar da büyük” diyorlar.

Binaların, evlerin içleri yapıldığı günkü gibi duruyor. Yapıldığı günkü gibi durma, yepyeni duruyor anlamında değil. Yapıldıktan sonra bir kere bile elden geçmemiş anlamında. Bir sorun olduğunda tamir etme, arada boyama, güzelleştirme gibi bir içgüdüleri yok. Öyle ki şehrin orta-üst sınıfının yaşadığı semtlerde dahi durum farklı değil. Mesela evin camı mı kırıldı? Normal bir insan gidip yeni cam taktırır. Bu adamlar pencereyi tenekeyle kapatıyor. Veya iki tahta çakıp pencereyi iptal ediyor. Sokaklarda gezerken o kadar çok bu durumda pencere görüyorsunuz ki olayın birkaç istisnai durum olmadığını, toplumun ortak alışkanlığı olduğunu anlıyorsunuz. Yine aynı şekilde sıva mı döküldü (bakın boya kabardı demiyorum, tuğlaları görecek kadar sıvanın döküldüğü durumdan bahsediyorum), öyle kalıyor.

Teorim odur ki; komünizm döneminde devlet halka oturmaları için bu evleri vermiş. Ama evin mülkiyeti kendilerinin olmadığı için insanlar bu evlere bir nevi geçici konut gibi yaklaşmış. Oluşan hiçbir sorunu çözmeye, evi sahiplenip güzelleştirmeye çalışmamışlar. Zaten devletin halkına layık gördüğü evler de kutudan hallice ve iç karartıcı olunca ortaya çok kötü evlerde yaşayan bir toplum çıkmış. Bu insanlar artık kaç nesil bu zihniyette yaşadılarsa, topluma o kadar sinmiş ki bu durum, 25 yıl sonra bile hem Rusya’da hem Ukrayna’da ev yaşamı çok farklı değil.

Meraklı olduğumdan fırsat bulduğumda ortalama halkın yaşadığı apartmanların zemin katlarının camlarından içeri baktım. Emin olun evin içi, dışını aratan bir durumda. 😦

İşsizlikten olsa gerek insanlar bizde olmayan değişik seyyar satıcılık türleri geliştirmişler. 1970 model arabaların bagajlarına çay ocağı kurup caddede kenara çekip yoldan geçenlere kahve satan da var, eline bir buzluk alıp bankta oturup bira satanda. Sokaklarda o kadar çok bira satılıyor ki dikkatinizi çekmemesi imkansız.

Yine seyyar kumarhaneler dikkatimi çekti. Tamam, ülkede kumar serbest ama insan gider doğru düzgün kumarhane yapar. Ya da ne bileyim devlet kumarhaneleri lisansa bağlar. Burada bakkal açar gibi kumarhane açılabiliyor sanırım. Adam şehrin kenarında bir kaldırıma bir konteyner koymuş. Yandaki dükkandan bir üçlü prizle elektrik çekmiş. İçine 5 tane de kollu makineyi tıkınca işte sana kumarhane olmuş. Üstünde de hiçbir şey yazmıyor. Her gün yanından geçtiğim ve içinde, yakındaki inşaatta çalışan inşaat işçilerinin kaldığını düşündüğüm konteynerden birisi çıkarken açılan kapıdan içeriyi görmesem orasının bir kumarhane olduğunu hayatta anlamazdım. Belki de kaçak bir kumarhane basmışımdır haberim yoktur. 🙂

Ülkede Sovyet döneminden kalma nispeten düzgün bir alt yapı var. Caddelerde karşıdan karşıya geçme gibi bir kavram pek yok. Çünkü tüm caddelerin altında geçiş için bir alt geçit yapmışlar. Ben ilk gün saf gibi caddeyi koşturarak geçmiştim de insanlar bana uzaylı gibi bakmıştı. Ne bileyim ben de yaya geçidi trafik ışığı aramış, bulamayınca bu uzaylılara kızmıştım. Ödeşmiştik.

Rusya’da da alt geçit konusunda durum benzer.

Bazı meydanların altındaki alt geçitler o kadar karışık olabiliyor ki bir türlü istediğiniz yerden çıkamıyorsunuz. Bunu bildiğimden girmeden çıkacağım yere bakıyorum. Mesafe belli, açı belli, yön belli, ama yerin altına inince o alt geçit illa yollara ayrılıyor ve yolları gıcıklık olsun diye düz yapmamışlar, gıdım gıdım dönüyorlar. Bu alt geçitlerde bir sürü dükkan oluyor. Bir kere her altgeçitte birkaç çiçekçi var. Çiçekçi olmadan altgeçit tamam sayılmıyor. Onun yanında büfeler, pis görünen kafeler, iç çamaşırı satan dükkanlar, zücaciyeciler, ne ararsanız bulabilirsiniz.

Kiliseler

Ukrayna’da dikkatimi çeken bir konu da kiliseler oldu. Bu kadar sık kiliseyi hiçbir yerde görmedim. Bir birine bitişik, aynı bahçe duvarını paylaşan 3 kilisenin yan yana yapılmasının sebebi nedir çözemedim. Farklı mezheplere ait kiliseler diye düşündüm ama baktım öyle de değil. Daha sonra sohbet sırasında yerel insanlara sordum. Nedense ben sorana kadar kimse neden yan yana 3 tane kilise yapıldığını düşünmemiş. Sebep ne cemaate yetmeme, ne mezhep, ne tarikat farklılığı ne de başka bir şey. Birisi yan yana kiliseleri dikmiş işte.

Kiev St. Michael Church

St. Michael Kilisesi

Öncelikle Ukrayna, Ortodoks Hristiyan bir ülke ve bugüne kadar ziyaretlerim hep Katolik ve Protestan ülkelere olmuştu. Ortodoks kiliseler yapı olarak da çok dikkat çekici. Bir kere çok renkli ve süslü. Ülkenin yerel mimarisinin de etkisi ile genelde sivrice kubbelere sahip bu kiliselerin bazılarının kubbeleri altınla kaplanmış. Paranın yetmediği yerde de altına benzeyen sarı metaller kullanmışlar.

Cep Kiliseleri

Orta büyüklükteki kiliseler kadar küçücük cep kiliseleri de çok yaygın. Adım başı bir tane küçük kilise karşınıza çıkabiliyor. Ben bunları İzmir Konak meydanındaki küçük camiye benzettim hep.

Rus-Ortodoks kiliseleri, Katolik ve Protestan kiliselerinden farklı olarak oturaklara sahip değil. Bizdeki camiler gibi içleri boş. Her kültürde olduğu gibi burada da din, yerel kültür ve önceki inanışlarla harmanlandığı için gördüğüm Ortodoks kiliseleri diğer ülkelerdeki aynı mezhepten kiliselerle aynı değil. Benzer mantıkta Amerika’daki camilerde de tıpkı kiliselerindeki gibi oturma düzeni ve sıralar var.

Burada bir sohbet sırasında arkadaşım ilk kez 19 yaşında bir Katolik kilisesi gördüğünü ve içerideki koltuklara ne kadar şaşırdığını anlattı. Kilisede neden oturulması gerektiğini bir türlü anlamamış ve sinema gibi yapmışlar ve ne kadar anlamsız olmuş diye bana dert yanmıştı.

Ülkenin en büyük ve önemli kilisesi bize tanıdık bir kilise, Aya Sofya.

Bereginia Nezalejnasti Kiev

Bereginia

Altın kubbeli bu kilisede bir tören izledim. Bir kilisede izlediğim en farklı ve en ilginç ayin olduğunu söyleyebilirim.

Ne kadar doğru bir saptama bilmem ama burada Ukraynalılar oldukça dindarmış gibi bir izlenim edindim. Sadece kilise sayısı ve kiliselere gösterilen ihtimamdan kaynaklanmıyor bu düşüncem. Özgürlük meydanında Hıristiyanlık öncesi Slav mitolojisinden gelen ana tanrıçaları Bereginia’nın dev bir kaide üzerinde heykeli bulunuyor. Bu heykeli ilk gördüğümde büyüklüğünden oldukça etkilendiğimi hatırlıyorum.

Dengeyi sağlamak için meydanın diğer ucuna, ana tanrıçanın simetrik karşılığına Baş Melek Mikail’in elinde ünlü kılıcı ile bir heykelini dikmişler. Ana tanrıça ve Mikail bütün gün birbirlerine bakıyor. Ana tanrıça şehre mutluluk ve bereket verirken, Hıristiyanlıkta en güçlü ve savaşçı melek olarak kabul edilen Mikail elindeki kılıçla şehri kötülüklerden koruyor.

Arcangel Michael Kiev

Baş melek Mikail ve kılıcı

Aslında Mikail ve David heykelleri ile bir bağım var gibi hissediyorum. Nereye gidersem gideyim hiç beklenmedik yerlerde bu iki heykeli veya sembolü buluyorum. İleride Mikail hakkında özel bir yazı gelebilir.

Rüşvet ve Ben

Hayatımdaki ilk ve şimdilik tek rüşveti burada verdim. Ve gördüm ki rüşvet cidden işe yarayan bir müesseseymiş.

Ne zaman bir ülke ile vizeler kaldırılsa veya kolaylaştırılsa başıma bir olay geliyor. Buradan Dış İşlerine sesleniyorum “Arkadaşlar bırakın dağınık kalsın. Ne güzel vizemizi alıyoruz, paşa paşa giriyoruz.”

Pakistan ve Suudi Arabistan’daki acı pasaport kontrolü ve vize deneyimlerinden sonra Ukrayna konsolosluğunun 4. vize talebime “Artık vizesiz gidebilirsiniz” cevabına inanmadım. Daha önce 3 kere vize veren konsolosluk ısrarla, istersem vizesiz gidebileceğim konusunda beni iknaya çalıştı. Acenteye inanmayıp Dışişleri Bakanlığı ve Büyükelçiliğe kadar her yere ulaşıp süreci bizzat öğrendim. Eğer otel rezervasyonum ve uçak biletlerim varsa sınır kapısından vize alabiliyormuşum. Çok yeni bir uygulamaymış, çok kolaylaşmış, breh breh…

Rezervasyonlarımla havaalanına gittim. İlk problemi Türk Hava Yolları check in sırasında çıkardı. Meğer otel rezervasyonum Ukrayna tarafından yetkilendirilmiş bir acente tarafından yaptırılmak ve yeşil bir kağıda bastırılmak zorundaymış. Bu yeşil kağıt kuralı da sadece 3 gün önce çıkmış. THY de benim seyahatimden üç gün önceye kadar her türlü rezervasyon belgesi ile yolcu kabul ederken birden yeşil kağıt olmadan kimseyi uçağına bindirmemeye başlamış. Velhasıl beni uçağa almadılar. Araya giren kuzen, eş, dost yetmedi. Kiev’deki müşterim konsolosluğu aradı, olmadı Kiev’deki THY bölge müdürüne gidip oradan İstanbul’u arattılar ve gerekli belgelerin Kiev’de hazır olduğunu, pasaport kontrolü öncesi birinin bana elden vereceğini taahhüt ettiler, bu da yetmedi bunu yazılı olarak faksladılar.

Sonunda THY insafa geldi ve uçağa binebildim.

Kiev Özgürlük Meydanı

Tabi her ziyaretimde hiç şaşmadan beni havaalanından aldırmayı beceremeyen müşterim, pasaport kontrolü öncesi belgeyi getirecek adamı da düzgün organize edemedi. Uçaktan indim, zaten 20 metre sonra pasaport kontrolü var. Gidebileceğim ne başka bir yer ne de o küçücük alanda beni bekleyen biri var. Sap gibi beklemeye başladım. Vizesi olan yabancılar gelip geçiyor, ben ve benim gibi sınır kapısında vize almayı bekleyen bir avuç Türk boş boş bekliyoruz. Tabi benim dışımda gelen herkes ellerindeki yemyeşil rezervasyon kağıdının verdiği rahatlıkla, huzur içinde beklerken ben elimde telefon sürekli birilerine ulaşmaya çalışıyorum.

Derken belgeleri tam olan Türk vatandaşlarına sınır kapısında vizeyi verecek görevli zatı muhterem teşrif etti. Plana göre bu kişi vize için bekleyen yolcuların benim gözüme sokar gibi ellerinde salladıkları yeşil rezervasyon kağıtlarını ve pasaportları alacak ve gidip vize sürecini başlatacak. Benim de yeşil kağıdım olsa bende o gruba dahil olup geçeceğim.

Eski sınır dışı edilme anılarımın da etkisiyle artık nasıl alarma geçmişsem bize doğru gelen vizeci amcayı ilk ben fark ettim ve daha gruba kadar gelmeden atılıp yarı yolda adamı yakaladım. Ancak 5 kelime İngilizce konuşabilen amcama durumumu anlattım. Bana paran var mı dedi. Var dedim. Çıkar bakalım 50 Euro dedi. Çıkardım. Pasaportumu aldı, yeşil bayraklı gruba bekleyin beni dedi ve gitti.

5 dakika sonra amcam geri geldi. Bekliyorum ki bana yeşil bir rezervasyon kağıdı getirmiş olacak, ben de yeşil bayraklı gruba dahil olacam, elimde o kağıdı havalı havalı sallayacam. Ama öyle olmadı. Adam pasaportumu arkasında tutuyor. Bana “Polis var” dedi. “Eee” dedim. “20 Euro” dedi. 20 Euro daha verdim. “Polisin müdürü var” dedi. Artık soru sormadım. 10 Euro da müdür katkı payı olarak verdim. Amcam ilk kez gülümsedi “En son da ben varım” dedi. Bir 10 Euro da gülümseyen amcaya verdim. Arkasında “Sağ elimde mi sol elimde mi?” diyecek gibi sakladığı pasaportumu verdi. Vizen hazır dedi. Meğer tüm işlemleri halletmiş, vizeyi bile vermiş. Ben pasaport kontrol kuyruğuna girdim. 15 dakika sonra sıra bana gelip, mührü bastırıp Ukrayna topraklarına girdiğimde yeşil bayraklı grup hala ellerindeki belgeleri verecekleri adamı bekliyordu.

Gördüm ki işe yarayan tek “yeşil kağıt” o rezervasyon belgesi değilmiş. Başka yeşil kağıtlar da oluyormuş.

Bu ilk ve tek rüşvet deneyimim sırasında kendimi kötü hissettim mi? Hayır hiç hissetmedim. Orada her şeyi yasal yoldan yapmış ve ellerinde yeşil kağıtlarla havalı havalı bekleyen insanlardan utandım mı? Hayır utanmadım. Çok bozuldum ben….Yaşasın kötülük….

Aya Sofya

Bu rüşvet konusu bu bölgelerde çok yaygın. Hemen her iş için karşınızdakine rüşvet verebiliyorsunuz. Özellikle polisler rüşveti çok seviyormuş. Rusya’da herhangi bir yerde bir polis sizi kafasına göre durdurup pasaportunuzu isteyip incelemeye başlayabiliyor. Tek amacı sizi korkutup para almak. Bir problem bulursa zaten yandınız. Bulamazsa bile bu vize sayfası katlanmış, katlanmaması lazımdı yürü karakola diyor. Ülkesine göre 100 Grivna veya 100 Ruble o katlanmış sayfa üzerinde ütü etkisi yapıyor ve sorun olan kat izi bir anda dümdüz oluveriyor.

Okuduğum yazılarda diyor ki Rusya’da, Ukrayna’da kimseye rüşvet teklif etmeye korkmayın. Rüşveti ters algılayan bir insan evladı yok buralarda. Aslında bu konu çok ciddi. Yabancı bir ülkede böyle bir harekete kalkışmadan önce mutlaka araştırın. Bazı ülkelerde rüşvetin iması bile sizi yüzde yüz parmaklıklar arasında bir gece kahvaltı dahil konaklamayı garanti edebilir.

Yemekler

Nedense kuzeye gittikçe yemeklere bir şeyler oluyor. Ukrayna da bu konuda bir istisna değil. Kiev’in sözde en iyi restoranlarına gittim. Ama restoranlarda bir üst limit var ve ondan daha kaliteli, lezzetli yemek bulamıyorsunuz. Ve maalesef o limit pek yüksek değil.

Yerel yemek dediğinizde restoran profili de tatlar da birden olumsuz yönde değişiyor. Ülkedeki iyi restoranlar hep başka mutfaklara ait. Son ziyaretimde Ukrayna’da yediğim en güzel yemeği yedim ve o tatları bulduğum yer bir Gürcistan restoranıydı. Bu arada Gürcüler mi bizden çalmış biz mi onlardan bilmiyorum ama adını bile değişmeden yaprak sarmasını, mantıyı, biber dolmasını menülerine koymuş adamlar.

Yerel olup güzel olan üç yiyecek sayabilirim. Borsch çorbası. Türkiye’de Rus çorbası olarak bilinen bu çorba menülerde istisnasız olarak “Ukrayna Borsch çorbası” olarak geçiyor. İlk ziyaretimde herhalde çorba hakkında Ruslarla aralarında ihtilaf var ki bu şekilde kendilerine ait olduğunu özellikle vurguluyorlar demiştim. Ama Rusya’da da bu çorbanın adı “Ukrayna Borsch çorbası”. Kırmızı pancardan yapılan bu çorba yine bir Rus klasik davranışı olarak ekşi krema katılarak yeniliyor. Ukrayna’da da Rusya’da da olur olmaz her şeye bir ekşi krema koyma adeti var. Ekşi kremayı neden bu kadar seviyorlar anlayabilmiş değilim.

İkinci güzel yerel tat ise Bilini veya daha genel olarak havyarlı her şey. Rusya havyar üretiminde önde gelen ülkelerden biri. Ukrayna’da ciddi bir üretim olmasa da tarihten gelen bağlantılarla bu yiyecek bir kere mutfaklarına girmiş. Bu insanlar havyarla bir sürü güzel atıştırmalık hazırlayabiliyor. Bilini kızarmış bir ekmek dilimi üzerine sürülen ekşi krema ve onun üzerine kalın bir katman olarak sürülen havyardan oluşan bir iştah açıcı. Bazen de bu lezzet fırtınasına bir üçüncü kat olarak çok ince kıyılmış frenk soğanı sapı da ekleniyor. Akşamüzeri veya sabah kahvaltılarda ise krepin ortasına bolca havyarı koyup dürüm veya külah olarak sunuyorlar.

Kreschatik Kiev

Kreschatik

Geldik üçüncü güzel lezzete ki o da bira. Burada birçok restoran kendi birasını kendi yapıyor. Genelde bu restoranlar salonun bir köşesine biranın mayalandığı koca koca krom tankları yerleştiriyor. Siz de o tanklara baka baka biranızı içebiliyorsunuz. Ben bir keresinde restoranın birinde filtre edilmemiş ev yapımı bira içmiştim. Nefisti. Bira sevmeyen biri olarak o tadı bir türlü unutamadım.  O günden beri gittiğim her yerde o filtre edilmemiş bulanık biranın tadını arıyorum.

Bira burada en çok içilen alkollü içecek. Şarap kültürü yok gibi bir şey. Her cahil yabancı gibi ben de buraya gelmeden tüm Rusların (ve dolayısı ile Ukraynalıların) en sevdiği içeceğin Votka olduğunu düşünüyordum. Bir kere bu adamlar votkayı yazın neredeyse hiç içmiyorlarmış, yazın soğuk bira içilir diyorlar. Kışın bile votka liderliğini biraya kaptırmış durumda. Efes ülkenin en çok satılan üç birasından birisi.

Bir gün menüde iştah açıcılar bölümünde kızarmış domuz kulağı gördüm. Tabi benim iştahım hiç açılmadı. Domuz kulaklarını kızartıp yemek yetmemiş bir de çeşit yapmışlar. Küçük domuz kulağı ve büyük domuz kulağı olarak iki farklı seçenek mevcut. Fiyatından anladığım kadarı ile küçük domuz kulağı daha makbul. Herhalde daha kıtır kıtır oluyor diye düşünüyorum.

Birkaç gün sonra yine filtre edilmemiş ev yapımı bira içiyorum, yanına da karışık bira tabağı diye bir şey söyledim. Sosis, patates, kalamar, soğan halkası falan var. Derken bir soğan halkasını ağzıma attım. Birkaç saniye sonra dokusundaki farklılığı hissettim. O an dilimle yokladım, ortasında boşluk yok. Kafamdan düşünceler geçmeye başladı. “Soğan halkasının ortası boş olmalı Kamil”, “Bunun dokusu soğan gibi değil Kamil”, “Bu ne olabilir ki Kamil?”, “Geçen gün menüde ne görmüştüm ben Kamil?”, “Yoksa, yoksa, …. , bir domuzun kulağını mı kemiriyorum?”, “Bari küçük domuz kulağı olsun”. O an aman etraftan iğrenç görünür, yok ayıp olur gibi düşünceler aklımın köşesinden bile geçmeden ağzımdakileri elime çıkarıverdim.

Dikkatimi çeken başka bir şey de menüler. Neden anlamadım ama tüm işletmelerde, tüm menülerin, tüm sayfaları tek tek mühürlenmiş ve imzalanmış. Önce herhalde burada yasa gereği sağlık bakanlığı falan menüleri onaylıyor diye düşündüm. Sonra sonra baktım, mühür her işletmenin kendi mührü. İmza ise kimin bilmiyorum. Hadi bir işletme üşenmemiş, kendi menülerinin her birinin her bir sayfasını tek tek mühürlemiş ve imzalamış, iyi de diğerleri neden yapmış? En lüks restoranından en salaş kafesine kadar bu uygulama istisnasız uygulanıyor. Yine merakıma yenildim beraber çalıştığım yerel arkadaşlarıma sordum. Ve yine hiç biri menülerde bir damga olduğunu bile fark etmemiş. Sebebini öğrenemedim. Ama kesin yasal bir düzenleme olmalı.

Rusya ile ortak bir uygulama da menülerdeki yemeğin içindeki her bir malzemenin gramajının yazılması. Mesela menü de köfte var. Yanında garnitür olarak patates kızartması ve salata geliyorsa, hemen yanında 250gr/100gr/120gr yazıyor. Tercümesi sana 250 gram köfte, 100 gram patates kızartması ve 120 gram salata gelecek. Bazen o kadar çok rakam oluyor ki hangi rakam ne için çözmek mümkün olmuyor.

Tüm bunlara rağmen Ukrayna’da yemek çok ucuz. Sadece Avrupa’ya kıyasla değil Türkiye’ye göre bile ucuz. Şehrin en pahalı restoranındaki en pahalı yemek 25-30 lirayı geçmiyor.

Tarih ve Rusya İlişkileri

Olga ve abileri

Eurovision’da Sertab’tan sonra Ruslana adlı şarkıcı Ukrayna adına birinci olduğunda kıyafetleri dikkatimi çekmişti. Vikinglere benzeyen kıyafetlerin Ukrayna ile ne alakası var demiştim. Meğer bu adamların ataları basbayağı Vikingler gibi giyiniyormuş.

Kiev 1500 yıl önce 4 kardeş tarafından kurulmuş. 3 erkek 1 kız kardeşten oluşan bu 4’lünün şehrin her yerinde heykelleri var. Kızın adı Olga bir tek onu ezberledim. Abilerinin adları çok da önemli değil zaten. Olga’nın abileri dediniz mi herkes anlıyor. Eminim bu 4 kardeşin anası babası gurur duyuyordur evlatlarıyla.

Her ne kadar orada burada Ukrayna ve Rusya kardeştir lafları geçse de bu iki ülke ve halk arasında gözle görülür bir rekabet ve tarihsel çekememezlik var. Öncelikle Ukraynalılar kendilerine Rus denilmesinden hiç haz etmiyorlar. Hemen biz Ukraynalıyız, hiçbir zaman Rus olmadık biz diyorlar.

Tarihlerine baktığınızda Stalin döneminde bu adamların ayaklanmalarını önlemek için buraya gıda ambargosu uygulanmış. İnsanlar açlıktan ölmenin eşiğine geldiğinde hepsi St. Michael ve Aya Sofya arasındaki geniş alanda toplanmaya başlamışlar. Ambargo devam ettikçe yaşam koşulları daha da kötüleşmiş. Günde ortalama 25 bin kişinin açlıktan öldüğü bir boyuta gelmiş. Anlatılan o ki, iki kilise arasındaki o devasa alan sadece açlıktan ölen insanların cesetleri ile kaplanmış. Bu olaylar sonucunda Sovyet Rusya’sında toplamda 11 ila 15 milyon arasında insan açlıktan ölmüş. Bunların 7 milyonu Ukraynalıymış. Bu alanın bir köşesine 1933’de ölen 7 milyon kişi anısına bir anıt dikmişler. Bu olayların yıldönümünde Kievliler bu meydana 7 milyon tane yanan mum dikiyorlarmış. Onca mumu nasıl sönmeden yanık tutuyorlar merak etmedim değil.

Kardeşlik kemeri

Şehrin güzel bir yerinde büyükçe bir kemer var. Kemer sözüm ona Rusya-Ukrayna kardeşliğini simgeliyormuş. Ama sohbetlerimizde Ukraynalılar, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Avrupa’ya en iyi entegre olan, en hızlı gelişen ve demokratikleşen ülke olduklarını söyleyerek övünüyorlar. Rusları çok kendini beğenen ve hantal bir ülke olarak görüyorlar.Halka baktığınızda da genç nesil, Ruslara göre çok çok daha yüksek oranda İngilizce biliyor.

İnsanlar genelde Rusça konuşsa da Ukraynaca diye bir dil de varmış. Ülkenin batı bölgeleri daha milliyetçi olarak biliniyor ve oralarda Rusça konuşmak tepki alıyormuş. Kiev’de baskın dil Rusça.

Şehrin Şarkısı

Bu şarkıyı sizinle paylaşabilmek için ne kadar uğraştım bir bilseniz kesin sonuna kadar dinlersiniz.
İşte benim için Kiev şarkısı Guiseppe Verdi’nin La Traviata operasından Addio Del Passato’dur.

Gün batarken Özgürlük Meydanından otelime doğru yokuş aşağı yürüyordum. Kulağımda bu şarkı çalıyordu. Yazının başındaki kapak fotoğrafındaki kızıl manzara ve binaların camlarında yansıyan turuncu rengi bu müzikle yakaladım.

http://youtu.be/84dTiK66ZHs 

Kiev Fotoğraflarımdan Seçmeler

https://picasaweb.google.com/105352833686318819568/Kiev

https://picasaweb.google.com/105352833686318819568/Kiev2

https://picasaweb.google.com/105352833686318819568

, , , , , , ,

  1. #1 by reyhan sözen on 15 Mart 2012 - 21:56

    çok keyfle okudum…teşekkürler…

  2. #2 by endandikblog on 02 Nisan 2012 - 18:32

    Bu yazınızda ötekiler gibi harika, okurken sanki oralara gittim. İnşallah yeni yazılarınızı, anılarınızı eklersiniz. İşlerinizde başarılar dilerim..

    • #3 by Kamil on 02 Nisan 2012 - 21:44

      Teşekkür ederim. Sırada Çin izlenimleri var.

  3. #4 by gokhan on 13 Şubat 2013 - 22:13

    kizlarla ilgili olan kisim bana ilginc geldi iki yildir ukraynadayim hic boyle ustume atlayan olmadi kadinlar cok cekingen yabanciyla pek yakinlasmak istemiyorlar isteyenlerinde amaci zaten belli para sanirim siz pek turke benzemiyorsunuz yada cebi dolgun bir goruntunuz var.ukraynada benim kaldigim sehirde harkovda cok yabanci var.azeri turk turkmen iranli irakli afganistanlilar pakistanlilar hindistanlilar cinliler vietnamlilar cesitli ulkelerden arablar afrikadan zenciler)) kiev de yabanci daha cok yabancilar gunluk yasamin parcasi olmus durumda

    • #5 by huso on 13 Mart 2013 - 02:04

      admin bir sorum olcak doktor ogretmen muhendis vb.. ukraynali veya rus kizlarini nasil tavlayabiliriz tavlamak zormu?

      • #6 by Kamil on 13 Mart 2013 - 09:32

        Gerçekten sevmesini bekliyorsanız dünyanın diğer bölgelerindeki kadınlardan farklı şeyler beklediklerini düşünmüyorum. Eğer daha süreli beklentilerin varsa o da sizin becerinize kalmış.

  4. #7 by mimarjimm on 28 Mart 2013 - 11:19

    yazınızı ayrı bir tat ve keyifle okudum …. başka yazılarınızda ve seyahatlerinizide paylaşmanız dileğiyle…

  5. #8 by winston on 14 Mayıs 2013 - 22:08

    100 dolar rüşvet versek havalimanı polisine 100 karton 1000 peket sigaraya izin verir mi uçağa binerken…..

    • #9 by Kamil on 14 Mayıs 2013 - 22:44

      🙂 Bilmem. Denemen lazım.

  6. #10 by uka on 21 Haziran 2013 - 01:25

    Ben bu Ülkeye 7 sene önçe geldim….ve birde evlilik yaptım ! şimdi tekrar evleniyorum …Ukraynayı kadınları için sevmiyorum…Ukraynanın kendisini seviyorum…!! Dikkatinizi çekeyim ben 49 Ülke gezmiş biriyim..yaş 56 ..30 senem yurtdışında geçti..dinlediğim müzik steve vai…anlayan anlar…anlamayan zaten hiç anlama şansı yok…!! winston adlı kişiye yazıyorum…sen en iyisi sigarayı bırak…100 $ cebinde kalsın…! sen her kimsen çoçuksun !)

  7. #11 by uka on 21 Haziran 2013 - 01:28

    husto’yada bişey yazayım…türkiyede bu işi yapamıyorsan burda hiç yapamzsın ! kültürün nasıl ? ne tür müzik dinlersin ? görüntün nasıl…bacakların kısamı..)) herkimsen böyle salakca sorular sorulmaz…bu tamamen sana bağlı..) belli ne olduğun..)

  8. #12 by uka on 21 Haziran 2013 - 01:38

    Hepimiz penceren farklı bakarız..ve farklı şeyler görürüz…kiev o kadarda ucuz değil…belliki bu arkadaş kievi bilmiyor…kievde herşey var…1 bardak çayı orman içinde bir yerden söz ediyorum..bardağı türk parası olarak…25 tl. …kiev’de herşey var yok yok..örneğin türkiyede nestcafe alacaksan markalar belli…en fazla marka hadi 3 olsun..burda 50 marka var ..çay durum farklı değil…250 çeşit marka çay görürsün…hepimiz farklı bakarız..Ben doğru bakar ve doğru görürüm..! genel kültür yüksektir…yabancı dil..bir kaç tane var…)) eehh görüntü….iyidir..giyinmesini bilirim..Ukrayna eski ukrayna değil…anlatanlar yalan söylüyor…alayı komplexli insanlar..ehhh nasolsa kimse görmedi deyip atar tutar..ben yıllın 6 ayını burda yaşadığımdan ve çok renkli olduğumdan çok açık sözle bunları yazabiliyorum..

  9. #13 by Serdar on 18 Ekim 2013 - 01:15

    Tesekkurler, keyifle okudum. Oraya ve diger eski Sovyet ulkelerine gitmis biri olarak okurken tekrar gezilerimi yasadim.

  10. #15 by daywalker on 24 Kasım 2013 - 13:06

    teşekkürler, ilgiyle zevkle sonuna kadar okudum. geçen ağustosta odessa daydım. dediğiniz şeyleri neredeyse birebir yaşadım diyebilirim.

  11. #17 by redeath333 on 04 Aralık 2013 - 11:01

    Merhaba Kamil bey,
    Yazılarınız ve fotolarınız gerçekten gezmek isteyenler için çok iyi ve aydınlatıcı.
    Bende Kiev’e gitmek istiyorum bakalım, otel oda ayırrtım merkezde, havaalanında sıkıntı mı oluyor, gitmek için rezervasyon kağıdı yeterli değil mi sadece?
    Teşekkürler.

    • #18 by Kamil on 04 Aralık 2013 - 18:41

      Yeterli olmalı ama o rezervasyon kağıdı sıradan bir kağıt değil. Onaylı ve damgalı bir kağıt. Yoksa otelin attığı rezervasyonu printerdan çıkarırsanız benim gibi sürünüyorsunuz.
      Kiev’de iyi eğlenceler.

  12. #19 by redeath333 on 05 Aralık 2013 - 08:12

    Bir son sorum daha olacak, otelin onaylı ve damgalı kağıdını nasıl alacağız? O kadar sıkıntı yapıyorlar mı yahu, alt tarafı turistik gezi..

    • #20 by Kamil on 05 Aralık 2013 - 17:33

      Bu olay 2011’deydi. Daha sonra iyice kolaylaştı diye duydum. Siz bir araştırın bence. Direkt giriyor olabilirsiniz.

  13. #21 by mornings-evenings on 05 Aralık 2013 - 10:46

    Çok detaylı ve aydınlatıcı bir post olmuş.Elinize sağlık. Ve ayrıca diğer yazılar da öyle..Biz de Kiev’den yeni döndük. Bu arada girişte hiçbir kağıt form vs doldurmadan direkt girdik ülkeye. Kendi izlenimlerimi blogumda anlattım. Göz atabilirsiniz..

    http://www.mornings-evenings.com/kiev-kyiv%E2%99%A5%E2%99%A5-part-1/

    • #22 by Kamil on 05 Aralık 2013 - 17:40

      Blogunuza çok hızlı bakabildim, ve çok güzel göründüğünü söyleyebilirim. 🙂 Bookmarklarıma ekledim. Türkiye’ye döner dönmez okuyacağım.
      Selamlar

      • #23 by evrimd on 25 Aralık 2013 - 14:25

        sevindim 🙂 çok teşekkürler..

        • #24 by ozan on 15 Mart 2017 - 13:03

          brawo teşekkürler

  14. #25 by ooooooo on 05 Aralık 2013 - 17:23

    kamil bey merhabalar efendim.efendim Ukrayna ile ilgili verdiğiniz bilgilerin büyük bir kısmı ziyaret ve iş amaçlı ukraynaya gidenler için çok açıklayıcı bunun için size teşekkür ederim.ben de2012 temmuz ayında bir iş dolayısıyla 1 hafta Ukrayna ziyaretimiz oldu daha doğrusu 2 günü iş geri kalan beş günde kiev i gezme imkanı buldum. çok yer gezme şansım oldu parklarda ,caddelerde, hemen hemen her yerde dolaşma imkanı buldum 6 farklı restaurant ve cafe lerde dinlendim günde bazen 15 veya 16 saat gezdiğimi bile hatırlıyorum,siz yazınızda Kreschatik de ve bir restaurant ta kızların sizi taciz ettiğini söylemişsiniz , ben böyle bir şeye rastlamadım kiev de ne de şahit oldum bunları neden yazdığınızı anlamış değilim kızlar brakın sizi taciz etmeyi yüzünüze bile kolay kolay bakmazlar şahit bile olmadım.lütfen bu bilgi pek inandırıcı gelmedi de.belki bir yanlışlık olmasın kamil bey.saygılar …

    • #26 by Kamil on 05 Aralık 2013 - 17:38

      Merhaba,
      Yazıdaki taciz dediğim durumlar 2009 yılındaki ilk seyahatimde olmuştu. 2010 ve 2011 de pek yaşamadığımı yazıda da belirtmiştim ama onları ziyaret mevsiminin kış olmasına ve sokakta kardan adam gibi dolaşmamıza bağlamıştım.
      Açıkçası yaşadıklarımı aynen aktarmaya alışıyorum, farklı bir amaç veya niyetim yok yazarken. 2012 için şöyle bir yorumum olabilir. Sizde biliyorsunuzdur o sene Avrupa Şampiyonası Ukrayna’da oldu, ve şampiyona öncesinde ve sırasında yabancıların Ukraynalı bayanlara karşı yaklaşımı nedeniyle sayısız protesto yapıldı. Siz de tam şampiyona döneminde oradaymışsınız.Etraftaki turist bolluğu veya bıkkınlığı veya yaşanmış kötü olaylarla ilgili olabilir. Ki adınıza sevindim diyebilirim. 🙂
      Selamlar

  15. #27 by Ersin Erol on 07 Ocak 2014 - 22:58

    Yazınızda belirttiğiniz gibi okuyarak değil biletlerimizi aldıktan sonra okuyorum yazınızı..
    gerçekten çok iç açıcı ve bilgilendirici. aynı zamanda keyifli 🙂 Yorum yapanların Kız konularına takılmalarına anlam verebilmiş değilim. Sonuçta birazda hangi amaçla gittiğinize bağlı..
    biz zamparalığa değil şehir şehir dolaşmak adına genç yaşımızda biyerden başlamak ve gezip görmek istiyoruz.. tekrar teşekkürler

    • #28 by Kamil on 07 Ocak 2014 - 23:05

      🙂 teşekkür ederim yorumunuz için. Umarım beğenirsiniz, iyi eğlenceler!!

  16. #29 by emre on 22 Ocak 2014 - 21:33

    ewet Kamil Bey, yazınız gerçekten bilgilendirici, zevkle okudum bende dünyayı dolaşıyorum. ama son 2 yıldır Tr’ye kazık çakmak zorunda kaldım. tam 2014 kışı planını yaparken blogları okumak istedim. İlk sizin yazınızı okudum. şu yeşil belge olayı, ona benzer birşeyi bana Sırbitan seyahtimde yapmışlardı. Sivil polisler *ben tanrıyım diyerek* her istenileni yapmamı istemişlerdi. malesef Türkün imajı o ülkelerde böyle. Diğer arkadaşlara da bilgi olması amacıylada birkaç şey eklemek isterim. Dikkatinizi çeken ilginç şeyleri ön planda tutmuşsunuz. Bende İnsan yönünden dikkatimi çeken birşeyi yamak isterimç.*Tr de P.turist rehberiyim, nerede bir Ukraynalı erkek görsem ki Çek cum. öğrencilik yıllarımda dahil, sanki ukrayna erkeklerini beyni alınmış içine başka bişey konmuş. Pratiklikten uzak, kendi dilini bildiği ülkede yol yordam bulamayan insanlar, özellikle Doğu Avrupalılar, aşırı alkolden mi diye düşünyorum.
    Kadın konusu ise apayrı, inanın her ülkede Türklerle karşılaştım, ben Türk erkeğini görünce Türküm dememeye utanıyorum. Eminim anlamışsınızdır.
    Yukarıdaki yorumlarından bir tanesi de, bizim karşıcinsle işimiz olmaz, adam gibi gezmeye gidioruz, buda yanlıştır. medeni gibi bi mekana gidip takılırsınız, bir çorba çıkarsa elbette değerlendirirsiniz. ama Paintball maçına gider gibi hucum etmek komik duruma düşürmektedir. Tabi, tam Türk erkeğine veririştiriken, baktım ki, İspanol-portekiz ve italyanlar bizimle yarışmaktadır. bunu düşünerek biraz ülkemdeki hemcinsleri çok eleştirmemeyi gerçekleştiriyorum.
    Umarım bir gün bir istasyonda yada havaalanında tesadüfen karşılşarıız 😀
    gelecek maceralaınızda bol eğlenceler dilerim.

    • #30 by Kamil on 23 Ocak 2014 - 09:32

      Merhaba,
      Yorumunuz için teşekkürler. Dünya küçük elbet bir gün karşılaşırız 🙂
      Selamlar

  17. #31 by emre on 22 Ocak 2014 - 21:36

    düzeltmek istediğim 2 kelime
    13. satır DEMEYE* olacak

  18. #32 by Bülent E on 27 Ekim 2014 - 21:02

    Detaylıca, çok keyifli bir anlatım olmuş. Elinize sağlık.

  19. #33 by Sharaf on 10 Kasım 2014 - 05:14

    :)) Ellerine sağlık:)
    Sen bi üşenme de Baküye git:)

    • #34 by Kamil on 10 Kasım 2014 - 10:34

      Kısmet. Umarım olur 🙂

  20. #35 by Özgür on 18 Kasım 2014 - 15:13

    Merhaba Kamil Bey , bende bu sene defalarca Kiev ve Lviv’e gitmiş birisi olarak hasretle okudum yazınızı. İki şehirde gerçekten güzel , ben en son Ekim başında gitmeme rağmen özledim. Yalnız bu sene savaştan dolayı biraz farklı , eskisi gibi değil , gitmeye niyeti olanlara iki defa düşünmelerini öneririm. Ben Ukraynaca ve Rusça’yı az çok konuşabildiğim için rahatım fakat normal turistler eskisi kadar rahat olmayabilir. Umarım bu süreç en kısa zamanda geçer , bana oraları hatırlatan güzel fotoğraflarınız içinde ayrıca teşekkürler.

  21. #36 by pellus on 28 Kasım 2014 - 14:36

    kiev de geçirmiş olduğum 1 haftalık fuar süreci sonunda hiç uzatmadan şunu not düşebilirim. bunlar kadınsa biz neyiz yok biz kadınsak bunlar ne.

    • #37 by Kamil on 28 Kasım 2014 - 16:21

      Yok canım, o kadar da değil. 🙂
      Sadece görüntü mü kadınlar?
      Evet güzellik ortalaması yüksek ama ben böyle demezdim. 🙂

      • #38 by pellus on 30 Kasım 2014 - 17:01

        Sizinle ortak ulkelerimizin Ukrayna ve arabistan olması kadının bu ülkelerde ki farklı konumlarını görmemiz açısından da enteresan bence. Kiev, sokaklarda markete giderken bile çok güzel ve bakimli kadınların olduğu, Kadınların bence erkeklerden bile rahat yaşadıkları ülke. 2012 de gitmiş olmama rağmen tekrar gitmek istediğim nadir şehirlerden. Not. Listede Azerbeycan göremedim gitmenizi ve sizin gözünüzden okumayı çok isterim

        • #39 by Kamil on 30 Kasım 2014 - 20:38

          Evet, sabahın köründe ekmek almaya giden kadınların 10 cm’lik topuklu ayakkabıyla (onun üzeri eşofman) sokağa çıktığı bir yerdi Ukrayna.

          Azerbaycan’a daha var. 3-4 kere gitmeden yazmamaya dikkat ediyorum. Kenya bir istisna oldu.

  22. #40 by kaangokce on 02 Aralık 2014 - 02:15

    Başarılı olmuş. Teşekkürler 7 aralıkta bende yanlız lviv e gidiyorum.yaşım 29 yaklaşık 11 ülke gezdim.ama anlattıklarını merak uyandırıcı.bir sorum olucak rehber ,tercüman gereksinimi olurmu acaba çünkü sadece ing ve Almanca var ?

    • #41 by Kamil on 02 Aralık 2014 - 07:58

      Merhaba, İngilizce bana yetmişti. Tek iletişim sorununu taksilerde yaşadım. Şoförlerin yabancı dili hiç yoktu. Harita üzerinden gösterme ve telefona ücret yazma ile idare ediliyor.

  23. #42 by kaangokce on 03 Aralık 2014 - 03:01

    Teşekkürler verdiğiniz bilgiler için birde denister Otel iyimi orada kalmayi düşünüyorum yada bir tavsiyemiz varmı kamil bey

    • #43 by Kamil on 03 Aralık 2014 - 10:54

      Otel kötü görünmüyor ama Ukrayna’da kaldığım tüm oteller Türkiye veya Avrupa ortalamasının altında bir kalite sunuyorlar. Kötü değiller ama çok iyi bir şey beklemeyin.

  24. #44 by murat on 11 Aralık 2014 - 12:50

    yazının çoğuna katılıyorum. taciz olayı ilginçti sadece. ukrayna’da kızlarla tanışmak kadar kolay bir şey yok sadece adam olun yeter)

  25. #45 by murat on 11 Aralık 2014 - 12:55

    ülkeye girişler kolay çıkarken problem çıkarabiliyorlar. ben yakında kız arkadaşımla evlenmeyi düşünüyorum o yüzden olumlu olumsuz konuları okur iken ilgimi çekti yazı .

    • #46 by Kamil on 11 Aralık 2014 - 22:45

      Tebrikler ve mutluluklar dilerim şimdiden. 🙂

  26. #47 by Samet SAYGILI on 19 Aralık 2014 - 13:25

    merhaba kamil bey. ben 2015’im yılbaşında kieve gideceğim. yazınızı keyfle okudum ve tavsiyelerinize kesinlikle uyacağım. kie’de solomenskaya da bir arkadaşım var. malum onda çok az ingilizce bende çok az rusça olunca anlaşmamız zor oluyor gibi. solomenskaya ile ilgili tavsiyeleriniz önerileriniz varmı acaba. nelere dikkat etmeliyim. orada ev kiraları günlük 25-30$ civarında olduğu söyleniyor. uçak biletleri ve konaklama hariç ortalama düzeyde bi eğlence için ne kadar bütçem olmalı. hava alanına indiğimde cebimde nakit para mı olmalı yoksa ülkemizde kullandığımız bankamatik kartları iş görürmü. ukrayna vizesiz bi ülke ve sadece pasaportla girebiliyoruz diye biliyorum. ülkeye giriş çıkışlarda herhangi bir sorunla karşılaşırmıyız. son olarak ki sanırım en önemlisi hasbel kader ülkede başımıza bi iş geldi tatsız bi olay yaşadık derdimizi anlatabileceğimiz ve en güvenilir merci neresi

    • #48 by Kamil on 19 Aralık 2014 - 21:16

      Merhaba,
      Ev kiralama işini herhalde gitmeden halledeceksiniz diye düşünüyorum.
      Eğlence ve harcamanın bir üst sınırı olmamakla birlikte genel olarak şehrin en iyi yerlerinde yanında bir içki ile güzel bir yemek 20-30 usd arasında tutuyor. Bu bahsettiğim fiyatlar Kiev için üst seviye sayılan mekanlarda. Eğlence de aşağı yukarı böyle. İstanbul’a göre %50-%60 gibi düşünebilirsiniz.
      Ben her gidişimde yanımda USD, EURO götürüp havalanında yerel para birimine çevirdim. ATM kullanmadım ama kredi kartı ile ödeme yaygın.
      Benden sonra Vize kaldırıldı. Sorunsuz gidiyor olmanız lazım. Başınıza bir şey geleceğini sanmıyorum ama olur da sorun yaşarsanız Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluk gerçekten yardımcı oluyor. Ülkeye iner inmez operatörünüz cep telefonunuza SMS ile o ülkedeki elçilik veya konsolosluğun telefonlarını atar.
      Şimdiden iyi yolculuklar.

  27. #49 by Samet SAYGILI on 19 Aralık 2014 - 22:09

    tavsiyeleriniz ve önerileriniz için çok teşekkür ederim kamil bey. dediklerinizden yola çıkarak söyleyebilirim ki 1 hafa için 500$ ideal bir rakam olacak görüşlerinizi, yazılarınızı özellikle GÖZÜNÜZE TAKILANLARI keyifle takip edeceğim. 🙂

  28. #50 by atilla on 21 Aralık 2014 - 15:31

    kamil bey ben tam 9 yıldır Ukrayna da yaşıyorum.kiev,lviv,kharkov,krivograd ve odessa yı çok iyi biliyorum. bu anlattıklarınız tamamen hayal ürünü. Ukrayna da kızlar üzerinize gelmiyor,sizi taciz etmiyor ,sizinle konuşmak için can atmıyor,ne kadar yakışıklı olsanızda bunlar olmuyor.neden bu şekilde insanları yanıltıp Ukrayna ya ilgi duymalarını istediğinizi anlayamadım. Ukrayna turizm ofisine mi çalışıyorsunuz? kızlar yabancıdan nefret ediyor ve konuşmak istemiyor,lütfen yalan yanlış yazılar yazmayalım kamil bey insanlar bunları gerçek zannedip Ukrayna ya gidiyor ve kötü şeyler başlarına geliyor lütfen gerçekleri ve sadece gerçekleri yazalım saygılar…………

    • #51 by Kamil on 21 Aralık 2014 - 18:14

      Merhaba, Öncelikle kibar uslubunuz için teşekkür ederim.
      Şimdiye kadar Ukrayna’da yaşayan 3 kişi sizinle benzer görüşte mesajlar attı. “Yazdıklarınızın hiç biri doğru değil, hepsi uydurma” dediler. O mesajlarda bol küfür olduğu için blogda yayınlamamıştım.

      Samimiyetime güvenir misiniz bilmem, yazdıklarım başıma gelenlerdir. Bloga gelen mesajlardan gördüğüm kadarı ile en az 10 kişi de benzer olayları deneyimlemiş. Bana paralel olaylar görmüş. Ancak siz ve sizin gibi bunların hepsinin hayal ürünü olduğunu söyleyenlere bakarak ancak şöyle bir açıklama yapabiliyorum.
      Bu yorumları yapan herkes uzun süredir Ukrayna’da çalıştığını söylüyor.
      Muhtemeldir ki ben bir turist olarak gece hayatının başka bir yüzünü görmüş olabilirim. Gittiğim yerler ve zamanlar, orada yaşayan insanlardan farklı olabilir.
      İstanbul’a gelen bir turist Sultan Ahmed çevresini nasıl tüm İstanbul ve Türkiye ile özdeştiriyorsa, ve malumunuzdur ki Sultan Ahmet ile Ümraniye veya Kartal’ın veya Sarıyer’in hiçbir alakası yoksa, biz turistlerin birer haftalık ziyaretlerinde gördükleri ile siz orada yaşayanların gördükleri farklı olabilir.

      Blogumda 15 kadar ülkeyi yazabildim, yazmadığım ama ziyaret ettiğim ülke sayısı 45’i geçti. Bahsettiğiniz gibi Ukrayna’ya ilgi duydurmaya çalışmadığımı belirtmek isterim. Başka ülkeler hakkımdaki yazılarıma da bakmanızı çok isterdim.

      Selamlar

    • #52 by Mucho on 30 Haziran 2016 - 15:08

      Herkes bir mi belki Adam kızlara çekici gelmiştir. Bende pariste yaşıyorum metroda olsun dışarda gezerken olsun çok kız gelip numaramı istedi. Bu demek degilki herkesten numara istiyorlar. Ukraynaya giden çok tanıdığım arkadaşım oldu. Onların anlattigida admine yakın şeyler.
      Yazıyı okudum ve çok eğlenceli geldi.

      • #53 by canercangul on 04 Temmuz 2016 - 20:27

        Yazıya yeni denk gelip okudum. Burada bir süredir yaşayan biri olarak bu konuda söyleyebileceğim şu olabilir: Yabancı iseniz paranız vardır ve harcamaya gelmişsiniz demektir. Kimi uyanık kızların kendilerinin ısmarlamaya maddi güçlerinin yetmediği yiyecek ve içeceklere ulaşması için sizi kullanmak istemeleridir. Hesap sonrası, yahut içecek aldırma sonrası bir anda ortadan kaybolan kızlar sonrasında yabancı çocukların yaşadığı hayal kırıklıklarını çok seyrettik 🙂

        • #54 by Kamil on 04 Temmuz 2016 - 20:30

          Haklı olabilirsiniz. Ama hipotezinizi test etme şansım olmadı. Zira gelen tekliflerden uzak durdum. 🙂

          • #55 by canercangul on 04 Temmuz 2016 - 20:51

            Yeri gelmişken, son dönemde epeyce değişiklik oldu şehirde. Mesela o dönemin rüşvetçi polisleri artık yok. Vize kalktığı için artık rahat rahat gidip gelinebiliyor. Kimi altyapıda gelişmeler olsa da yollar halen çok güzel değil. Evlerin içinden ziyade aslında dışı ve girişi eskidir. Elbette içi eski olanı da vardır ama o eski püskü binaların içinde ne kadar lüks dekore edilmiş evler var, şaşırtıyor insanı. Son birkaç senede çok fazla inşaat yapıldı.

            Dindarlık konusu arada bir durum. Ciddi dindarlar olmakla birlikte hiç umrunda olmayanlar da var. Ama genel olarak kiliseye pek gitmeseler, dinin gereklerini yerine getirmeseler de inanırlar. Sovyet döneminin bir çeşit hıncı diye düşünüyorum. Bir de tabi Ortodoksluk Katoliklikten epeyce farklı.

            • #56 by Kamil on 04 Temmuz 2016 - 20:58

              Güncellemeler için teşekkürler 🙂 7 yıl geçmiş benim esas gözlemlerimin üzerinden. Az zaman değil. Bir iş çıksa da tekrar gitsem keşke.
              Selamlar

  29. #57 by Bora on 25 Haziran 2015 - 23:03

    Öncelikle yazınız için çok teşekkür ederim Kamil Abi. Farklı ülkelere gidip bütün farklılıkları hissetmeyi çok istiyorum fakat yaşım 22 olmasına rağmen henüz ilk adımı atmış değilim. Sebebinin ise bu konuda tembel davranmış olmamdan sonraki en büyük unsurun bilgi ve rehber eksikliği yaşamam olduğunu düşünüyorum. Resmi işlemler de biraz gözümde büyüyor açıkçası. Yakında ilk adımı atmaya karar verdiğimde bana yardımcı olur musunuz? Bu gerçekten bana cesaret verir. Selamlar

    • #58 by Kamil on 28 Haziran 2015 - 09:15

      Merhaba,
      Elinizin altında internet var ise hiçbir eksiklik çekeceğinizi düşünmüyorum. Ama yine de bir sorunuz olursa buradayım.
      Daha fazla beklemeyin ve ilk adımınızı atın derim.
      Selamlar

  30. #59 by aybar on 15 Eylül 2015 - 17:07

    Benim anlamadığım uçağa binmeden rezervasyon kağıtlarımı gerekiyor? Ben herşeyimi aldım ama booking aracılığı ile aldım damga filan vurdurmadım.Bu şekilde sıkıntımı çekerim?

    • #60 by Kamil on 17 Eylül 2015 - 10:22

      Açıkçası o durum 2011 de öyleydi. Şu anda nasıl olduğunu havayolları ile teyid edin derim. Ben resmi bir makamdan duymadan güvenmezdim internetten gelecek bilgiye 🙂
      İyi seyahatler…

  31. #61 by Isimsiz on 09 Eylül 2016 - 13:50

    Burada buyu isleri falan cok yayginmis dogrumu

    • #62 by Kamil on 11 Eylül 2016 - 20:46

      Açıkçası bu konuda hiçbir bilgi edinmedim.

  32. #63 by murat on 10 Ekim 2016 - 19:32

    Çok keyifle okudum yazınızı.İnanılmaz detaylı anlatmışsınız. Teşekkürler.

  33. #64 by selcuk on 06 Ocak 2017 - 15:40

    Selam,yazınız oldukça güzel fakat bu yazdıklarınız biraz eski olsa gerek.Buradan tüm arkadaşlara sesleniyorum,lütfen internette tanışıp,zor durumdayım falan diyene para falan yollamayın.Yaw sizin yüzünüzden çalışacak bayan eleman bulamıyoruz.:))) Bu sözümü dikkate alın çünkü bu olay burada bir sektör haline gelmiş durumda.Evde oturup 2 tane kek bulsak parasını yolsak diye,tüm günlerini internette harcıyorlar.Güzeller ama çok kurnazlar.2 yıldır burada yaşıyorum,evliyim,dükkanım var.Çok şey öğrendim,yazdıklarım tamamen doğrudur.Paranıza yazık etmeyin.Buraya geldiğinizde,club a gideceksiniz illaki,yanınıza yanaşıp,biz 2 kızız istersen bu gece beraber olalım diyenlere sakın aldanmayın.Soyulacaksınız.Sabah uyandığınızda (uyanabilirseniz tabii) :)))) cüzdan,saat,kredi kartı vs,hakkın rahmetine kavuşmuş olacak.selamlar.

    • #65 by Kamil on 06 Ocak 2017 - 15:44

      Evet oldukça eski… Avrupa kupası öncesi yazılmış bir yazıydı bu. Sonrasında ekonomi de ortam da şehir de çok değişmiş.
      Dediklerinize ben de katılıyorum. Biz uyarmış olduk… Gerisi okuyucularda.

  34. #66 by Hilal Özdemir on 25 Şubat 2017 - 00:19

    Çok güzel anlatmışsın orada gibi hissettim kendimi yakın bi zamanda bende iş için gideceğim merak ettigim herseyi bu güzel yazınla giderdim

  35. #67 by kaan on 02 Haziran 2017 - 17:23

    merhaba ; öncelikle çok güzel , akıcı ve bilgilendirici bir yazı olmuş, teşekkür ederim. neden herkes kız konusuna takılmış anlayamadım . kızlar tabiki ukranyada her gördüklerinin üstüne atlamıyordur ama istisnalar mutlaka vardır , gezi notlarında tek üzüldüğüm 6 sene gibi sürenin üzerinden geçmiş olması . tekrar teşekkür eder yeni gözünüze takılanları okumayı merakla beklediğimi bilmenizi isterim , saygılarımla

    • #68 by Kamil on 09 Haziran 2017 - 07:50

      Blog’un facebook sayfasında sürekli yazmaya devam ediyorum. Oraya beklerim 🙂

  36. #71 by bedirhan on 23 Şubat 2018 - 16:24

    Ellerinize sağlık çok başarılı yazı

uka için bir cevap yazın Cevabı iptal et